Hadis Nedir ?

Selamlar Değerli Ziyaretçilerimiz ;

Yazımızda başlamadan önce hepinizi Yüce Allah (c.c) 'ın selamı ile selamlıyorum.



Hadis Nedir



"Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sözleri, fiilleri, takrirleri ile ahlâkî ve beşerî vasıflarından oluşan sünnetinin söz veya yazı ile ifade edilmiş şekli. Bu mânâda hadis, sünnet ile eş anlamlıdır,

Hadis kelimesi, "eski"nin zıddı "yeni" anlamına geldiği gibi, söz ve haber anlamlarına da gelir. Bu kelimeden türeyen bazı fiiller ise haber vermek, nakletmek gibi anlamlar ifade eder. Hadis kelimesi, Kur'ân'da bu anlamları ifade edecek biçimde kullanılmıştır. Sözgelimi, "Demek onlar bu söze (hadis) inanmazlarsa, onların peşinde kendini üzüntüyle helak edeceksin" (el-Kehf, 18/6) âyetinde "söz" (Kur'ân); "Musa'nın haberi (hadîsu Musa) sana gelmedi mi?" (Tâhâ, 20/9) ayetinde "haber" anlamına gelmektedir. "Ve Rabbinin nimetini anlat (fehaddis)" fiili de "anlat, haber ver, tebliğ et" anlamında kullanılmıştır.

Hadis kelimesi zamanla, Hz. Peygamber'den rivayet edilen haberlerin genel adı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kelime, bizzat Rasûlullah (s.a.v.) tarafından da, bu anlamda kullanılmıştır. Buhârî'de yeralan bir hadîse göre Ebû Hüreyre, "Yâ Rasûlullah, kıyamet günü şefâatine nail olacak en mutlu insan kimdir?" diye sorar.

Hz. Peygamber şöyle cevap verir: "Senin "hadîse" karşı olan iştiyakını bildiğim için, bu hadis hakkında herkesten önce senin soru soracağını tahmin etmiştim. Kıyamet günü şefaatime nail olacak en mutlu insan, "La ilahe illallah" diyen kimsedir" (Buhârî, ilim; 33).

Hadisin Dindeki Yeri ve Önemi:

Rasûlullah (s.a.v.), Allah'tan aldığı vahyi yalnızca inanlara aktarmakla kalmamış, aynı zamanda onları açıklamış ve kendi hayatında da tatbik ederek müşahhas örnekler hâline getirmiştir. Bu nedenle O'na "yaşayan Kur'ân" da denilmiştir. İslâm bilginleri genellikle, dinî konularla ilgili hâdislerin Allah tarafından Hz. Peygamber'e vahyedilmiş olduklarını kabul ederler; delil olarak da, "O (Peygamber), kendiliğinden konuşmaz; O'nun sözleri, kendisine inderilmiş -vahiyden başkası değildir" (en-Necm, :3-4) âyetini ileri sürerler. Ayrıca, "Andolsun ki; Allah, mû'minlere büyük lütufta bulundu. Çünkü, daha önce apaçık bir sapıklık içinde bulunuyorlarken, kendi araladan, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderdi" (Âlu Irnrân, 3/164) âyetinde sözü edilen "hikmet" kelimesinin, "sünnet" anlamında olduğunu da belirtmişlerdir. Nitekim, Hz. Peygamber ve O'nun ashabından nakledilen bazı haberler de, bu gerçeği ortaya koymaktadır.

Rasûlullah'tan (s.a.v.) şöyle rivayet edilmiştir: "Bana kitap (Kur'ân) ve bir de onunla birlikte, onun gibisi (sünnet) verildi" (Ebû Dâvûd, Sünen, II, 505). Hassan İbn Atiyye, aynı konuda şu açıklamayı yapmıştır: "Cibrîl (a.s.) Rasûlullah (s.a.v.)'e Kur'ân'ı getirdiği ve öğrettiği gibi, sünneti de öylece getirir ve öğretirdi" (İbn Abdilberr, Câmiu'l Beyâni'l-ilm, II, 191).

Yukarıda zikredilen âyet ve haberlerden de anlaşılacağı gibi, Kur'ân ve hadîs (daha geniş ifadesiyle sünnet), Allah (c.c.) tarafından Rasûlullah (s.a.v.)'a gönderilmiş birer vahiy olmak bakımından aynıdırlar. Şu kadar var ki; Kur'ân, hadîsin aksine, anlam ve lâfız yönünden bir benzerinin meydana getirilmezliği (i'câz) ve Levh-i Mahfûz'da yazı ile tesbit edildiği için, ne Cibrîl (a.s.)'in ve ne de Hz. Peygamber'in, üzerinde hiçbir tasarrufları bulunmaması noktasında hadîsten ayrılır. Hadîs ise, lâfız olarak vahyedilmediği için, Kur'ân lâfzı gibi mu'ciz olmayıp, ifade ettiği anlama bağlı kalmak şartıyla sadece mânâ yönüyle nakledilmesi caizdir.

Hz. Peygamber'den hadîs olarak nakledilen, fakat daha ziyade, O'nun (s.a.v.) sade bir insan sıfatıyla, dinî hiçbir özelliği bulunmayan, günlük yaşayışıyla ilgili sözlerinin, yukarıda anlatılanların dışında kaldığını söylemek gerekir. O'nun (s.a.v.) bir insan sıfatıyla hata yapabileceğini açıklaması (Müslim, Fedâil, 139-140-141) bunu gösterir. Nitekim bazı ictihadlarında hataya düşmesi, bu konularda herhangi bir vahyin gelmediğini gösterir. Ancak bu hataların da, bazan vahiy yolu ile düzeltildiği unutulmamalıdır.

Vahye dayalı bir fıkıh kaynağı olarak hadis, Kur'ân karşısındaki durumu ve getirdiği hükümler açısından şu şekillerde bulunur:

1. Bazı hadisler, Kur'ân'in getirdiği hükümleri teyid ve tekit eder. Ana-babaya itaatsizliği, yalancı şahitliği, cana kıymayı yasaklayan hadisler böyledir.

2. Bir kısmı hadisler, Kur'ân'ın getirdiği hükümleri açıklar, onları tamamlayıcı bilgiler verir. Kur'ân'da namaz kılmak, haccetmek, zekât vermek... emredilmiş, fakat bunların nasıl olacağı belirtilmemiştir. Bu ibadetlerin nasıl yapılacağını hadislerden öğreniyoruz.

3. Bazı hadisler de, Kur'ân'ın hiç temas etmediği konularda, hükümler koyar. Hadîsin başlı başına müstakil bir teşri' (yasama) kaynağı olduğunu gösteren bu tür hadislere, ehlî merkeplerle yırtıcı kuşların etinin yenmesini haram kılan, diyetlerle ilgili birçok hükmü belirten hadisler... örnek olarak verilebilir.

Buraya kadar anlatılanlar, hadîsin (sünnet) İslâm dinindeki önemli yerini gözler önüne sermektedir. Din açısından, Kur'ân'dan hemen sonra gelen bir hüküm kaynağı olarak hadislere gereken önemin verilerek Hz. Peygamber'in sünnetine uyulması, başta Allah (c.c.) olmak üzere, O'nun Rasülü Hz. Muhammed (s.a.v.) tarafından da çok kesin ifadelerle emredilmiştir. Bu konuda Kur'ân'da şu ayetlere yer verilmiştir: "Ey Peygamber de ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana uyunuz ki; Allah da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın" (Âlu imrân, 3/31);

Mümin Kimdir ?

Gerçek Mümin Kimdir ?

Mu’min feraset sahibidir, acıkgöz değil.
Mu’min tebessüm edendir, yılışan değil.
Mu’min yardım edendir, başa kakan değil.
Mu’min temiz giyinendir, moda düşkünü değil.
Mu’min tebliğ edendir, lafazan değil.
Mu’min vakar sahibidir, kibirli değil.
Mu’min sabredendir, korkak değil.
Mu’min mütevazidir, paspal değil.
Mu’min cömerttir, musrif değil.
Mu’min iktisat edendir, cimri değil.
Mu’min secaat sahibidir, kulhanbey değil.
Mu’min mutevekkildir, tembel değil.
Mu’min nefsini hesaba ceker, baskalarınınkini değil.
Mu’min baskalarinin kandilidir, kendinin değil.
Mu’min akillidir, cezbeze eden degil.
Mu’min bıçkıdır , keser değil.
Mu’min inanan'dır, inkar eden değil.
Mu’min teslim olandir, firari değil.
Mu’min ALLAH ’ın(cc) kolesidir, baskasinin değil.
Mu’min taklit edilendir, taklit eden değil.
Mu’min mahzundur, matem eden değil.
Mu’min tefekkur edendir, kara kara duşunen değil.
Mu’min affedendir, cezalandiran değil.
Mu’min yaşamak icin yiyendir, yemek icin yaşayan değil.
Mu’min sevdirendir, nefret ettiren değil.
Mu’min hizmete taliptir, ücrete değil.
Mu’min kısaca mu'mimdir, munkir değil...

Tesbih namazi nasil kilinir ?

Merhabalar ;

Bugün sizlere aşağıdaki konuyu anlatmaya çalışacağız :

Tesbih namazı nasıl kılınır ?

Tesbih namazı, ömürde bir kez olsun kılınması tavsiye edilen mendup bir namazdır. Peygamberimiz amcası Abbas'a "Bak amca sana on faydası olan bir şey öğreteyim; bunu yaparsan günahlarının ilki-sonu, eskisi-yenisi, bilmeyerek işlediğin-bilerek işlediğin, küçüğü-büyüğü ve gizli yaptığın-açıktan yaptığın on türlü günahını Allah bağışlar" diyerek bu namazı tavsiye etmiş ve öğretmiş, Abbas bunu her gün yapamayız deyince Peygamberimiz, bu namazın haftada bir, ayda bir, yılda bir veya ömürde bir defa kılınmasının yeterli olacağını belirtmiştir (Ebû Dâvûd, “Tatavvu'”, 14, “Salât”, 303; Tirmizî, “Salât”, 350, “Vitr”, 19).

Tesbih namazı dört rek‘at olup şöyle kılınır: Allah rızâsı için namaz kılmaya niyet edilerek namaza başlanır. Sübhâneke'den sonra 15 kere Sübhânellâhi ve'l-hamdülillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber denir. Sonra eûzü besmele çekilir, Fâtiha ve sûre okunduktan sonra 10 kere daha tesbih edilir yani 'Sübhânellâhi ve'l-hamdülillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber' denilir. Bu tesbih, rükûa varınca 10 kere, rükûdan doğrulunca 10 kere, birinci secdede 10 kere, secdeden kalkınca 10 kere, ikinci secdede 10 kere söylenir. Böylece her rek‘atta 75 tesbih yapılmış olur. İkinci rek‘ata kalkılınca yine 15 kere tesbih okunur, ardından geri kalan kısım aynı şekilde tekrarlanır ve böylece 4 rek‘at tamamlanmış ve toplam üç yüz tesbih edilmiş olur. Aslolan herkesin bu namazı tek başına kılmasıdır.

Tesbih namazında sehiv secdesini gerektiren bir şey olursa, sehiv secdesi normal olarak yapılır, o secdelerde bu tesbih yapılmaz.

Kaynak: Diyanet işleri başkanlığı

Subhaneke Duasi, Subhaneke Dinle, Subhaneke Anlami

Subhaneke Duasi, Subhaneke Dinle, Subhaneke Anlami

OKUNUŞU
Sübhânekellâhümme ve bi hamdik ve tebârekesmük ve teâlâ ceddük (ve celle senâük *) ve lâ ilâhe ğayrük.
—::: ANLAMI :::—
Allah’ım! Sen eksik sıfatlardan pak ve uzaksın. Seni daima böyle tenzih eder ve överim. Senin adın mübarektir. Varlığın her şeyden üstündür. Senden başka ilah yoktur.
* Sübhâneke, cenaze namazında parantez içindeki “Ve celle senâük” cümlesi ile beraber okunur

—::: DÛAYI DİNLE :::—



www.nurislam.org

Yasin Süresi Türkçe Okunuşu

Yasin Süresi Türkçe Okunuşu

1. Yasın
2. Vel kur’anil hakiym
3. İnneke le minel murseliyn
4. Ala sıratım müstekıym
5. Tenziylel aziyzir rahıym
6. Li tünzira kavmem ma ünzira abaühüm fehüm ğafilun
7. Le kad hakkal kavlü ala ekserihim fehüm la yü’minun
8. İnna cealna fı a’nakıhim ağlalen fe hiye ilel ezkani fehüm mukmehun
9. Ve cealna mim beyni eydihim seddev ve min halfihim sedden fe ağşeynahüm fehüm la yübsırun
10. Ve sevaün aleyhim e enzertehüm em lem tünzirhüm la yü’minun
11. İnnema tünziru menittebeaz zikra ve haşiyer rahmane bil ğayb fe beşşirhü bi mağfirativ ve ecrin kerım
12. İnna nahnü nuhyil mevta ve nektübü ma kaddemu ve asarahüm ve külle şey’in ahsaynahü fı imamim mübiyn
13. Vadrib lehüm meselen ashabel karyeh iz caehel murselun
14. İz erselna ileyhimüsneyni fe kezzebuhüma fe azzezna bi salisin fe kalu inna ileyküm murselun
15. Kalu ma entüm illa beşerum mislüna ve ma enzeler rahmanü min şey’in in entüm illa tekzibun
16. Kalu rabbüna ya’lemü inna ileyküm le murselun
17. Ve ma aleyna illel belağul mübın
18. Kalu inna tetayyarna biküm leil lem tentehu le nercümenneküm ve le yemessenneküm minna azabün eliym
19. Kalu tairuküm meaküm ein zükkirtüm bel entüm kavmüm müsrifun
20. Ve cae min aksal medıneti racülüy yes’a kale ya kavmittebiul murseliyn
21. İttebiu mel la yes’elüküm ecrav vehüm mühtedun
22. Ve ma liye la a’büdüllezı fetaranı ve ileyhi türceun
23. E ettehızü min dunihı aliheten iy yüridnir rahmanü bi durril la tuğni annı şefaatühüm şey’ev ve la yünkızun
24. İnnı izel le fı dalalim mübın
25. İnnı amentü bi rabbiküm fesmeun
26. Kıyledhulil cenneh kale ya leyte kavmı ya’lemun
27. Bima ğafera lı rabbı ve cealenı minel mükramiyn
28. Ve ma enzelna ala kavmihı mim ba’dihı min cündim mines semai ve ma künna münziliyn
29. İn kanet illa sayhatev vahıdeten fe iza hüm hamidun
30. Ya hasraten alel ıbad ma yetiyhim mir rasulin illa kanu bihı yestehziun
31. Elem yerav kem ehlekna kablehüm minel kuruni ennehüm ileyhim la yarciun
32. Ve in küllül lemma cemiy’ul ledeyna muhdarun
33. Ve ayetül lehümül erdul meyteh ahyeynaha ve ahracna minha habben feminhü ye’külun
34. Ve cealna fiyha cennatim min nahıyliv ve a’nabiv ve feccerna fiyha minel uyun
35. Li ye’külu min semerihı ve ma amilethü eydiyhim efela yeşkürun
36. Sübhanellezı halekal ezvace külleha mimma tümbitül erdu ve min enfüsihim ve mimma la ya’lemun
37. Ve ayetül lehümül leyl neslehu minhün nehara fe iza hüm muslimun
38. Veş şemsü tecrı li müstekarril leha zalike takdiyrul aziyzil aliym
39. Vel kamera kaddernahü menazile hatta ade kel urcunil kadiym
40. Leşşemsü yembeğıy leha en tüdrikel kamera velel leylü sabikun nehar ve küllün fı felekiy yesbehun
41. Ve ayetül lehüm enna hamelna zürriyyetehüm fil fülkil meşhun
42. Ve halakna lehüm mim mislihı ma yarkebun
43. Ve in neşe’ nuğrıkküm fela sariyha lehüm velahüm yünkazun
44. İlla rahmetem minna ve metaan ila hıyn
45. Ve iza kıyle lehümütteku ma beyne eydıküm ve ma halfeküm lealleküm türhamun
46. Ve ma te’tiyhim min ayetim min ayati rabbihim illa kanu anha mu’ridıyn
47. Ve iza kıyle lehüm enfiku mimma razekakümüllahü kalelleziyne keferu lilleziyne amenu e nut’ımü mel lev yeşaüllahü at’amehu in entüm illa fı dalalim mübın
48. Ve yekulune meta hazel va’dü in küntüm sadikıyn
49. Ma yenzurune illa sayhatev vahıdeten te’huzühüm vehüm yehıssımun
50. Fela yestetıy’une tevsıyetev ve la ila ehlihim yarciun
51. Ve nüfiha fis suri fe iza hüm minel ecdasi ila rabbihim yensilun
52. Kalu ya veylena mem beasena mim merkadina haza ma veader rahmanü ve sadekal murselun
53. İn kanet illa sayhatev vahıdeten feiza hüm cemiy’ul ledeyna muhdarun
54. Fel yevme la tuzlemü nefsün şey’ev vela tüczevne illa ma küntüm ta’melun
55. İnne ashabel cennetil yevme fı şüğulin fakihun
56. Hüm ve ezvacühüm fı zılalın alel eraiki müttekiun
57. Lehüm fiyha fakihetüv ve lehüm ma yeddeun
58. Selamün kavlem mir rabbir rahıym
59. Vemtazül yevme eyyühel mücrimun
60. Elem a’hed ileyküm ya benı ademe el la ta’büdüş şeytan innehu leküm adüvvüm mübiyn
61. Ve enı’büduni haza sıratum müstekıym
62. Ve lekad edalle minküm cibillen kesiyra efelem tekunu ta’kılun
63. Hazihı cehennemülletı küntüm tuadun
64. Islevhel yevme bima küntüm tekfürun
65. El yevme nahtimü ala efvahihim ve tükellimüna eydıhim ve teşhedü ercülühüm bima kanu yeksibun
66. Velev neşaü letamesna ala a’yünihim festebekus sırata fe enna yübsırun
67. Velev neşaü le mesahnahüm ala mekanetihim femestetau mudiyyev ve la yarciun
68. Ve men nüammirhü nünekkishü fil halk efela ya’kılun
69. Ve ma alemnahüş şı’ra ve ma yembeğıy leh in hüve illa zikruv ve kur’anüm mübiyn
70. Li yünzira men kane hayyave ve yehıkkal kavlü alel kafirın
71. E ve lem yerav enna halakna lehüm mimma amilet eydına en’amen fehüm leha malikun
72. Ve zellelnaha lehüm fe minha rakubühüm ve minha ye’külun
73. Ve lehüm fiyha menafiu ve meşarib efela yeşkürun
74. Vettehazu min dunillahi alihetel leallehüm yünsarun
75. La yestetıy’une nasrahüm vehüm lehüm cündüm muhdarun
76. Fela yahzünke kavlühüm inna na’lemü ma yüsirrune ve ma yu’linun
77. Evelem yeral insanü enna halaknahü min nutfetin fe iza hüve hasıymün mübın
78. Ve darabe lena meselev ve nesiye halkah kale mey yuhyil ızame ve hiye ramım
79. Kul yuhyıhellezı enşeeha evvele merrah ve hüve bi külli halkın alım
80. Ellezı ceale leküm mineş şeceril ahdari naran fe iza entüm minhü tukıdun
81. Eveleysellezı halekas semavati vel erda bi kadirin ala ey yahlüka mislehüm bela ve hüvel hallakul alım
82. İnnema emruhu iza erade şey’en ey yekule lehu kün fe yekun
83. Fe sübhanellezı bi yedihı melekutü külli şey’iv ve ileyhi türceun

Fatiha Suresinin Fazileti

Sual: Fatiha Suresinin Fazileti nedir ?

CEVAP

(Ümm-ül-Kur’an) da denilen hadis-i şerifenin meali şöyledir:

(Rahman ve rahim olan Allahü teâlânın ism-i şerifini okuyarak başlıyorum. Hamd ve senanın en üstünü, bütün âlemleri yaratan, [bir nizam üzere birbirine bağlayan] Allahü teâlâya mahsustur. Allahü teâlâ, dünyada ve ahirette kullarına çok merhamet edicidir. Kıyamet gününün mâliki [ve hâkimi] yalnız Odur. Biz, ancak sana ibadet ederiz [Senden başka ibadete layık ve müstahak olan hiçbir şey yoktur] ve ancak senden yardım isteriz. Bizi [itikadımızda, fiillerimizde, sözlerimizde ve ahlakımızda, ifrat ve tefrit arasında, orta yol olan] doğru yolda bulundur! [Bu yolda bizi sabit eyle!] Bizi kendilerine [fadl ve ihsanınla] nimet verdiğin kimselerin [Enbiyanın, evliyanın ve Sıddıkların] yolunda bulundur! [Hakkı kabul etmeyip] senin gazabına uğrayanların ve sapıkların yolunda bulundurma! [Âmin].) [C. Veremedi kitabı]

Fatiha-i şerifenin önemi hakkında birkaç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Fatiha ve Âyet-el kürsi okuyana, o gün cin ve şeytan zarar veremez, nazar değmez.) [Deylemi]

(Fatiha ile Âyet-el kürsiyi okuyana, o gün nazar değmez.) [Deylemi]

(Hayrı en çok olan sure Fatiha’dır, her derde şifadır.) [Beyheki]

(En faziletli sure Fatiha’dır.) [Hâkim]

(Fatiha suresi Allahü teâlânın gazabını önler.) [Şir’a]

(Fatiha suresi zehirlere şifadır.) [Ebu-ş-şeyh]

Bir sahabi, Fatiha suresini okuduğunu söyleyince Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Yemin ederim ki, Allahü teâlâ, ne Tevrat’ta, ne İncil’de, ne Zebur’da, ne de Furkan’da, o surenin benzerini indirmemiştir. O, namazlarda tekrar edilen yedi âyet olup, bana verilen Kur’an-ı azimdendir.) [Tirmizi]

Peygamber efendimiz, Cebrail aleyhisselamla otururken bir melek gelip dedi ki:
(Senden önce hiç bir peygambere verilmeyen, sadece sana verilen iki nurla seni müjdeliyorum. Bunlar Fatiha suresiyle, Bekara suresinin son âyetleridir. Bu ikisini okursan, istediğin mutlaka verilir.) [Müslim]

Bir kabile reisini yılan soktu. Eshab-ı kiramdan biri Fatiha suresini okuyunca, Allahü teâlânın izniyle hasta şifaya kavuştu. Kabile reisi, 30 koyun hediye etti. Sahabi, caiz olup olmadığını bilmediği için Peygamber efendimize sordu. Resulullah, (Ne okudun?) buyurdu. O da, Fatiha suresini okuduğunu bildirince, ona buyurdu ki:
(Fatihanın şifa olduğunu nasıl bildin? O koyunları, yanınızdakilerle paylaşın ve bana da bir hisse ayırın!) [Buhari]

Dua okuması bildirilen yerlerde, Fatiha okumak daha iyidir. Fatiha suresi, duaların en iyisini bildirmek için nazil oldu. İmam, Fatiha dediği zaman, herkesin sessizce okumaları iyi olur; çünkü duaların sonunda hamd etmek müstehabdır. Hamd etmenin en iyisi de, Fatiha okumaktır. (Berika)

Dinimizislam.Com

Revizyon İle Organize Matbaacılık Brnckvvtmllttrhaberi

Merakla beklenen yarışma başladı.

Bu yarışmayı r10 belediyesi büyük bir merakla bekliyordu.

Revizyon İle Organize Matbaacılık Brnckvvtmllttrhaberi seo yarışması başladı.

Sitemize bekliyoruz.

Teşekkürler.

Alak Süresi


Alak suresi (Arapça: سورة العلق)

Kur'an-ı Kerim'in 96. suresi.

19 ayetten oluşmaktadır. Mekke'de inmiştir. İslam peygamberine ilk inen ayetler bu surenin ilk ayetleridir. Ünlü, 'Yaradan Rabbi'nin adıyla oku' cümlesi bu surenin ilk ayetidir.

Bu sure, Kuran'ın ilk ayetlerini içeren süre olmasının ve insanı okumaya ve öğrenmeye teşvik etmesinin yanında, başka özellikler de içerir. Örneğin, insanın anne karnındaki oluşum süreçlerinden birisinden, yani rahim duvarına asılı duran halinden, bahsetmektedir ki bu durum günümüzde yeni ortaya çıkmıştır.

Bir diğer husus da namaz kılanı engelleyen kişiyi tasvir ederken kullanılan "yalancı, günahkar alnından" ifadesidir. Son yıllarda seri katiller gibi büyük suç işleyenler üzerinde yapılan beyin araştırmalarında, suçluların özellikle beyinlerinin ön bölümünde (dürtü ve karar almayla ilgili bölüm, Orbitofrontal cortex) yoğun bir aktivite görülmüş ve insan beyninin kötülükle ilgili bölümünün beynin ön tarafında yani alın bölgesinde olduğu saptanmıştır. Sure, bu açıdan da önemli bir bilgi içermektedir.

Hirsizlik İle İlgili Ayetler

Merhabalar Değerli Ziyaretçilerimiz ;

Bu yazımızda sizlere Hırsızlık ile ilgili ayetler 'den bahsedeceğiz.

Hırsızlık ile ilgili Kur'anda toplam 6 ay mevcuttur.

İşte bu ayetler...

5:38 - Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'dan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah daima üstündür, hikmet sahibidir.

12:70 - Sonra onların bütün hazırlıklarını görünce, su kabını kardeşinin yükünün içine koydu. Sonra bir tellal şöyle bağırdı: "Hey kervan! Siz hırsızsınız, hırsız!"

12:73 - "Allah'a yemin ederiz ki," dediler, "Muhakkak siz de anlamışsınızdır ya, biz buraya fesat çıkarmak için gelmedik. Biz hırsız da değiliz."

12:77 - Dediler ki: "Eğer o çalmışsa, daha önce bunun kardeşi de çalmıştı". O vakit Yusuf bunu içine attı, onlara hiç belli etmeden: "Siz çok fena bir mevkidesiniz, ne sıfat verdiğinizi Allah çok iyi biliyor" dedi.

12:81 - "Siz dönün de babanıza deyin ki: Ey babamız! İnan ki, oğlun hırsızlık yaptı. Biz ancak bildiğimize şahitlik ediyoruz. Yoksa gaybın bekçileri değiliz."

60:12 - Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemeleri, iyi bir işte sana karşı gelmemeleri hususunda sana bey'at ederlerse onların bey'atlarını al ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

Guslün Farzlari, Guslün Sünnetleri

Guslün Farzları:

1. Ağza su alıp boğaza kadar çalkalamak.

2. Burna su çekip yıkamak.

3. Bütün vücudu ıslanmayan yer kalmayacak şekilde yıkamak.

Guslün sünnetleri:

1. Gusle niyet etmek.

2. Besmele ile başlamak.

3. Bedenin bir tarafında pislik varsa onu önceden güzelce temizlemek.

4. Avret yerini yıkamak

5. Gusülden evvel abdest almak.

6. Bedenine üç defa su dökmek ve suyu bedenin her tarafına ulaştırmak.

7. Su dökünmeye baştan başlamak, sonra sağ omzuna, sonra sol omzuna dökmek ilk defa döktüğü zaman bedeni ovmak ve suyu bedenin her tarafına ulaştırmak.

8. Ayağının olduğu yere su birikirse, abdest aldığı zaman ayak yıkamasını sonraya bırakmak.

Kaynak: Büyük İslam İlmihâli, Ömer Nasuhi Bilmen

Gusül Abdesti, Boy Abdesti, Guslü Gerektiren Haller,

Gusül (Boy Abdesti)

Gasl, yıkamak demektir. Gusül ve iğtisal da, yıkanma anlamını taşır. Din deyiminde gusül: Bütün bedenin yıkanmasıdır, boy abdesti alınmasıdır. Buna taharet-i kübra (büyük temizlik) denir. Böyle bir temizliği gerektiren hal cünüplüktür. Ayrıca kadınların hayız ve nifas kanlarının sona ermesidir. Cünüplük hali ise, aşağıda açıklanacağı üzere, şehvetle meninin atılmasından ve cinsel ilişkiden meydana gelir.

Guslü Gerektiren Haller:

a. Cünüplük: Cinsî münasebet, ihtilam ve ne şekilde olursa olsun meninin vücut dışına çıkması boy abdestini gerektirir.

b. Hayız ve Nifas (Lohusalık): Hayız ve nifas hali sona erince gusül farz olur.

Şehvetle yerinden ayrılan ve şehvetle dışarıya atılan bir meniden dolayı gusletmek gerekir. Şehvetle yerinden aynlıp, şehvet kesildikten sonra dışarıya atılan meniden dolayı da, İmamı Azam ile İmam Muhammed'e göre, gusletmek gerekir. Fakat İmam Ebu Yusuf'a göre gusül gerekmez.

Rüyada şehvetle ayrılan bir meninin, şehvet kesildikten sonra dışarıya akıtılmasını sağlamak için tenasül organını tutmak ve sonra dışarıya akıtmakta, misafir ve soğukta bulunanlar için İmam Ebu Yusuf görüşünü seçmekte kolaylık vardır. Bu yönden bu görüşün tercih edilmesini uygun görenler vardır. Bakmak ve dokunmak suretiyle şehvetle gelen meniden dolayı da gusletmek gerekir.

Cinsel ilişki halinde sünnet yerinin veya o kadar bir kısmın duhulü ile, buluğ çağına ermiş erkek ve kadının gusletmeleri gerekir. Meninin gelip gelmemesine bakılmaz. Bunlardan yalnız biri buluğ çağına ermiş ise sadece ona gusül gerekir, diğerine gerekmez. Ancak buluğ çağına yaklaşmış bir devrede ise, yıkanmadan namaz kılmasına izin verilmez. Namaza devam için taharette tedbirli olmak lazımdır. Bu ve buna benzer hangi haller olursa olsun ihtiyat olan yol gusletmek suretiyle şüpheli hallerden sakınmaktır.

Uykudan uyanan kimse, yatağında, çamaşırında veya bedeninde bir yaşlık görünce bakılır: Eğer rüyada cinsel ilişkide bulunduğunu hatırlıyorsa, gusletmesi gerekir. Yaşlığın meni olup olmamasında şüpheye düşmesi bir önem taşımaz. Ancak ihtilam olduğunu hatırlamadığı takdirde, yaşlığın mahiyetinin ne olduğu üzerinde durulmaz ve gusül gerekmez. Çünkü akıntının şehvetle geldiği bilinmemektedir. Bu mesele İmam Ebû Yusuf'a göredir, İmamı Azam ile İmam Muhammed'e göre, gelen akıntının mezi olduğunu anlıyorsa, gusl etmesi gerekmez. Fakat meni olduğunu biliyor veya şübheye kapılıyorsa, gusletmesi gerekir. İhtiyata uygun olan da budur. Onun için fetva buna göredir.

Yatağından uyanıp kalkan kimse, ihtilam olduğunu hatırladığı halde, tenasül organında bir yaşlık görse gusletmesi gerekir. Ayakta veya oturduğu yerde uyuyan kimse, uyanıp da bu organında bir yaşlık görse, bakılır: Eğer bu yaşlığın meni olduğuna kanaati varsa veya uyumadan önce bu organı hareketsiz bir halde idi ise, gusletmesi gerekir. Fakat böyle bir kanaati yoksa ve tenasül organı da önceden uyanık durumda idi ise, gusletmesi gerekmez. Bulunan yaşlığın mezi olduğuna hükmedilir. Çünkü organın uyanık olması, mezinin çıkmasına sebeb olur.

Sarhoş veya bayılmış olan bir kimse uykusundan uyanıp da, kendisinde meni bulacak olsa, gusletmesi gerekir. Mezi bulacak olsa yıkanması gerekmez.

İdrarını yaparken, tenasül organı uyanık olduğu halde meni gelse, yıkanması gerekir. Organ uyanık olmayınca; gusletmek gerekmez, çünkü uyanıklık şehvetin bulunmasına delildir.

Bir erkek veya bir kadın rüyada ihtilam olsa da, meni dışarıya çıkmış olmasa, yıkanmak gerekmez. İmam Muhammed'e göre, böyle bir kadının ihtiyat olarak yıkanması gerekir. Çünkü kadından çıkacak bir sıvının yine ona dönmesi ihtimali vardır.

İhtilam olan veya cinsel ilişkide bulunan bir kimse, idrarını yapmadan veya çokça yürümeden veya yatıp uyumadan yıkansa da, sonra kendisinden meninin arta kalan kısmı çıkacak olsa, ikinci kez yıkanması gerekir. Fakat idrarını yaptıktan veya epeyce yürüdükten veya uyuduktan sonra şehvetsiz olarak gelecek meni guslü gerektirmez. Çünkü bu durumda o meni, yerinden, şehvet olmaksızın ayrılmış bulunur. Yine bir kadından, yıkandıktan sonra, kocasının menisi çıkacak olsa, tekrar gusletmesi gerekmez.

Bir yatakta yatıp uyuyan iki kimse, uyandıkları zaman ihtilam olduklarını hatırlamayarak yatakta meni gibi bir yaşlık görseler veya kurumuş meni görüp de o yatakta kendilerinden önce başka bir kimse yatmış olsa bu durumda meninin kime ait olduğu bilinmese, her ikisinin de ihtiyaten yıkanması gerekir.

Şehvet olmayıp da döğülmeden, ağır bir yük kaldırmadan ve yüksek bir yerden düşmeden dolayı meni gelmesiyle gusül gerekmez.
(İmam Şafî'ye göre bu hallerde de gusül gerekir.)

Yerinden şehvetle ayrılan bir meni, bedenin dışına veya dış hükmünde olan yere çıkmadıkça gusül gerekmez.

Bakire bir kızın bekaretini yok etmemek sureti ile yapılan bir ilişkide meni gelmeyince gusül gerekmez; çünkü bekaret, sünnet yerine kadar duhule engel olmuş demektir.

Cünüplük, hayız veya nefselik (loğusalık) halinde iken, gayrimüslim bir kadın veya gayrimüslim bir erkek ihtida etse, gusletmesi farz olur. Hayız veya nefseliği son bulmuş olsa da, yıkanmamış bulunsa, yine gusül gerekir. Fakat yıkanmış bulunan veya henüz cünüplük, hayız ve nefselik haline düşmemiş olan erkek veya kadın gayrimüslim ihtida etse, yıkanması mendub olur.

Gusül Nasıl Yapılır:

Gusletmek isteyen bir kimse önce besmele okur ve : "Niyet ettim Allah rızası için gusletmeye" diye niyet eder. Elleri bileklere kadar yıkadıktan sonra edep yerlerini temizler. Bundan sonra sağ avucuyla ağzına üç kere su alır ve her defasında ağzını boğazına kadar gargara şeklinde çalkalar. Oruçlu ise boğazına su kaçmamasına dikkat eder. Sağ avucuyla burnuna, genzine kadar üç defa su çeker, her defasında sol eliyle burnunu temizler. Bundan sonra tıpkı namaz abdesti gibi abdest alır.

Abdest aldıktan sonra önce başına, sonra sağ, daha sonra da sol omuza üçer defa su döker ve vücudunu yıkar. Suyu her döküşte elleriyle vücudunu iyice ovuşturur. İğne ucu kadar kuru yer kalmaksızın vücudun her tarafını güzelce yıkar. Gusülde bıyık, saç ve sakal diplerine suyun iyice işlemesi için ovuşturulur. Göbek boşluğu, küpe delikleri dikkat edilerek yıkanır. Böylece gusül abdesti almış oluruz.


Dinimizde İsimlerin Anlamlari

Bazı erkek isimleri ve anlamları


Alican- Cana yakın, kanı sıcak, candan
Alperen- Hem din adamı hem komutan olan yiğit.
Aykut- Armağan, mükâfat, ödül.
Bahadır- Yiğit, cesur, kahraman
Can- Ruh, Aziz, sevgili. Gönül.
Cüneyt- Küçük asker, askercik
Cevdet- Güzel, kusursuz, cömert, olgun.
Cübeyr- Küçük kahraman, küçük yiğit
Enes- İnsan, yakınlık, dostluk
Enver- Çok nurlu, çok ışklı, çok parlak, çok güzel
Ertuğrul- Temiz, yürekli, doğru insan.
Emre- Aşık, dost, abi. Beylerbeyi.
Eyüp- Tövbe eden, hatalarına pişman olan
Fatin- Zeki, anlayışlı.
Furkan- İyi ile kötü, doğru ile yanlış arasındaki farkı gösteren
Faruk- Hak ile batılı ayıran.
Habbab- Seven, sevgili, dost.
Halil- Dost, sevgili, samimi dost, içten arkadaş.
Hamza- Arslan, heybetli, azametli.
Hasan- Güzel, iyi, hoş.
Haydar- Arslan, cesur, yiğit, kahraman.
Huzeyfe- Küçük testici, çömlekçi çırağı.
Hüseyin- Küçük güzel.
Mirkelam- Kibar konuşan, hoş sohbet, sohbet adamı.
Mustafa- Saf hale getirilmiş, süzülmüş, güzide.
Oğuz- Doğru, sağlam, güçlü, genç.
Ömer- Diri, canlı, yaşayan hayat süren
Ramiz- İşaret koyan, işaretle konuşan.
Reha- Kurtuluş, halas.
Safa- Saf, berrak, temiz, kedersiz, gönlü şen.
Saffan- Saf, halis.
Vecdi- İlahi aşka dalan. vecde gelen. kendinden geçen
Yahya- Canlı, hayat süren

Bazı kız isimleri ve anlamları

Amine- Korkusuz
Ayfer- Ay ışığı.
Afitab- Güneş ışığı.
Aişe- Bolluk içinde rahat yaşayan.
Asuman- Gök, gökkubbe, sema
Banu- Ev kadını.
Berire- İhsan sahibi, sadık.
Betül- Erkeklerden çekinen, ibadete düşkün, namuslu ve çok temiz kadın. Hazreti Fâtıma ve Hazreti Meryem'in ünvanı.
Büşrâ- Müjde, sevinç, hayırlı haber, acele, çabuk.
Beyza- Çok beyaz, çok temiz, parlak
Cânân- Sevgili, dilber, gönül verilen. Tasavvufta Allah.
Ceyda- Yararlı, herkese iyilik yapan.
Dilara- Gönül alıcı, sevgili.
Elif- Arap alfabesinin ilk harfi, dost, tanıdık.
Fatıma- Kendisi ve nesli Cehennem ateşinden kesilmiş
Gülendam- Gül gibi ince, uzun güzel vücutlu.
Gülbanu- Gül hanım
Hasna- Çok güzel kadın.
Hümeyra- Küçük kırmızı. Hazreti Aişenin ünvanı.
İclal- Saygı ve büyüklük gösteren, ikram eden
Kübra- En büyük en azametli.
Mahpeyker- Ay yüzlü parlak ve nur yüzlü.
Mehpare- Ay parçası.
Meryem- Dinine bağlı.
Merve- Kâbe yakınındaki küçük bir tepe
Neslihan- Padişah soyundan gelen.
Nihal- Fidan, genç. Fidan gibi ince yapılı
Nihan- Gizli, sır, örtünmesi gerekli yerleri örten.
Nilüfer- Bir su bitkisi.
Nurbanu- Işıklı hanım, nurlu hanım.
Nurhayat- Mutlu yaşam.
Rana Güzel, hoş görünen.
Rumeysa Büyük yıldız.
Rüveyda- Hoş, ince, nazik.
Sena- Övme, methetme.
Şeyma- Bedeninde ben, alemet olan
Tuba- Cennet ağacı
Zehra- Yüzü beyaz ve parlak, nurani yüzlü

Dinimizde İsim Koyma

Merhabalar Değerli Ziyaretçilerimiz ;

Bugün sizlere Dinimizde İsim Koyma konusundan bahsedeceğiz.

Biz, herhangi bir şeyi birbirinden ayırmak, tanımak veyahut zihne getirmek için canlı-cansız her şeye bir isim koyarız. Bu şekilde eşya ve hadiseleri hem tanımış, hem de birbirinden ayırmış oluruz. İlk insan Hz. Adem ve Havva örneğinde olduğu gibi insanlar, birbirlerini tanımak için de birbirlerine isimler koymuşlardır. Koca bir ömür boyu taşınan ve insanla adeta bütünleşen isim, çok önemlidir. Hayatın her sahasında giren dinimizin bu sahayı boş bırakması elbette düşünülemez.

Allah Rasulü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) tavsiyeleri içerisinde, çocuğa manası düzgün güzel bir isim koymak anne-babanın ilk vazifelerinden birisidir.

Peygamber Efendimiz, “Peygamberlerin isimleri ile isimleniniz. Ayrıca Allah nezdinde isimlerin en sevimlisi Abdullah ve Aburrahman’dır. İsimlerin en doğrusu Hâris (kâr getiren, ahireti kazanan) ve Hümâm (himmetli, azimli)dir. En çirkini de Harp (savaş, şiddet) ve Mürre (cimrilik, acı) isimleridir” (Müsned, 4/35) buyurarak çocuklara isim vermenin ehemmiyetini dile getirmiştir. Ayrıca "Sizler kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız öyleyse isimlerinizi güzel yapın" (Ebu Dâvud, Edeb 69) hadisi de çocuklara güzel isim koymanın ne kadar önemli olduğunu ifade etmesi açısından dikkat çekicidir.


Bu hadisten anlaşıldığına göre Efendimiz’in çocuklara güzel isimler verilmesini tavsiye ettiği ve çirkin isimleri ise istemediği anlaşılıyor. Nebiler Serveri’nin hayatına baktığımızda çevresinde bulunan ve isimleri güzel olmayan kişilerin isimlerini değiştirdiğini görüyoruz. Mesela “Âsiye” (isyan eden) veya savaş ve düşmanlık ifade eden isimleri kaldırıp yerine “Cemile” (güzel) ismini koymuştur. (Müslim, Âdâb, 14; Ebu Davud, Edeb, 66) Mesela hepimizin ismini çok duyduğu meşhur hadis ravisi Hz. Ebu Hureyre’nin ismi önceleri Abdüşşems’tir. Allah Rasulü “İnsan ayın, güneşin kulu olamaz;sen Abdurrahmân’sın”
diyerek, Ebu Hureyre’nin adını “Abdurrahman” olarak değiştirmiştir.

Halkımız arasında çocuklara konacak isimlerin mutlaka Kur’an geçmesi gibi yanlış bir inanış var. Yukarıdaki hadislerden de anlaşıldığına göre Efendimiz, güzel ve anlamlı isimler koymamızı tavsiye ediyor. Bir ismin güzel olması için mutlaka Kur’an-ı Kerim'de olması gerekmez. Nitekim Kur’an’da geçen her ismi, orada geçtiği için çocuğa isim olarak koymak yanlış olur. Çünkü Kur’an’da güzel isimlerin yanında şeytan, iblis, Karun, Haman, Ebu Leheb.. gibi isimler de vardır. Mesela günümüzde kız çocuklarına yaygınca olarak verilen “aleyna” diye bir isim var. Manasına bakılmaksızın kulağa hoş geliyor, ayrıca Kur’an’da da geçiyor diye bu ismi kız çocuklarına veriliyor. Halbuki “aleyna” kelimesi “bizim üzerimize” veya “bizim üzerimize olsun” anlamlarına gelen bir ifadedir. Şimdi Kur’an’da geçiyor diye çocuklara böyle çok da bir mana ifade etmeyen isimlerin verilmesi doğru olmasa gerek. O yüzden düşündüğümüz ismi çocuğumuza vermeden önce bir bilene danışmakta fayda var.

Abes Nedir

Merhabalar Saygıdeğer Ziyaretçilerimiz ;

Bugünkü yazımızda sizlere Abes Nedir konusundan bahsedeceğiz.

Abes Nedir ?

Boş, faydasız şey.

Namazda abes hareketler mekruhtur. Elbise ile oynamak gibi. Namazda faydalı hareketin meselâ eli ile alnındaki teri silmenin zararı olmaz. Pantolonun tozunu silkmek, mekruhtur. Kaşınmak abes değilse de, bir rüknde, eli üç kere kaldırmak, namazı bozar. (İbn-i Âbidîn)

Abesle meşgul olmak insanı lehv ve la'ba (oyun ve eğlenceye) sürükler. Bâzı lüzumsuz şeyler insanın abes işlere dalmasına sebeb olur. (Murâd-ı Münzâvî)

Salih Amel Nedir, Salih Ameller

Merhabalar Sayın Ziyaretçilerimiz ;

Bugün sizlere "Salih Amel Nedir, Salih Ameller" başlığı altında birtakım şeylerden bahsedeceğiz.

Salih Amel , İyi, güzel, faydalı, sevaba ve Allah'ın rızasına sebep olacak, haram sınırına girmeksizin kişinin iman, iyi bir niyet ve ihlâs ile yapmış olduğu davranışlar.

"Amel", iş manasına gelir. "salih" ise, elverişli, yararlı, yarayışlı demektir. Dolayısıyla amel-i salih; kişiye ahiret saadetini sağlamaya, Allah'ın rızasını kazanmaya elverişli olan, Allah katında bir değer ifade eden davranışlardır.

İmanı kuvvetlendiren, sağlamlaştıran, onu çepeçevre sararak koruyan salih amellerdir. Amel-i sâlih Kur'an-ı Kerîm'de doksan küsür yerde doğrudan doğruya veya dolayı olarak emredilmiştir. Sâlih amelden sözeden ayetler genellikle, önce imana değinerek başlarlar. Bunların hep "İman edip salih amel isleyenler..." şeklinde oldukları görülmektedir. Bu da iman ile amelin, bir bütünün ayrılmaz parçaları olduğunu ortaya koyar. iman olmadan güzel davranışların hiçbir önemi olmadığı gibi, salih amel olmadan da kuru bir imanın tadı yoktur.

Bir müslümanın imanını salih amellerle bütünleştirmesi, dünya ve ahiret hayatına bağlı olarak bütün davranışlarını güzelleştirmesi gerekir. İslam'ın müminlerden istediği iman ve salih amel budur. Nitekim Cenâb-ı Allah Kur'an-ı Kerim'de kurtuluşa erebilecek kimseleri şöyle tanıtıyor: "Asr'a yemin olsun ki hiç şüphesiz insan hüsrandadır. Ancak iman edip salih amel işleyenler birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna." (el-Asr, 103/1-3). "Muhakkak ki iman edip salih amel işleyenler, yaratıkların en hayırlısıdırlar." (el-Beyyine, 98/7). Bu ayetlerden anlaşıldığı gibi imanın yanında mutlaka salih amel gerekir. Bu da İslâm'ın bütün emir ve yasaklarının yeryüzünde uygulanması, insanların hayatına hakim kılınması için gereken amelî ve sözlü tebliğdir. Allah'ın emirlerini uygulayıp, bunları kendi nefislerinde yaşayarak toplumda yerleşmesi için çalışmak amel-i salihtir. En hayırlı yaratık olmanın şartı budur. Kur'an-ı Kerîm'de salih amel'den söz eden bütün ayetlerde hemen hemen önce imandan söz edilmektedir.

"Kadın, erkek iman etmiş olarak kim salih amel islerse ona güzel bir hayat yaşatacağız. Ecirlerini yaptıklarından daha güzeli ile ödeyeceğiz. " (en-Nahl, 16/97).
"İşte o gün hükümranlık Allah'ındır, O. aralarında hükmeder. İnanıp salih amel isleyenler, en güzel Cennetlerdedir." (el-Hacc, 22/56).
"İman edip salih amel işleyenlerin kötülüklerini örteriz. Onları yaptıklarından daha güzeli ile mükâfatlandırırız." (el-Ankebût, 29/7).
"İman edip salih amel isleyenleri iyilerin arasına koyarız. " (el-Ankebût, 29/9).

Amel-i salih ister istemez ihlâsı çağrıştırır, işin salih olması ancak Allah rızasının mutlaka gözetilmesi ile gerçekleşir. Amel, Allah rızası için olacak ve insan bu amelinin karşılığını yalnız Allah'tan isteyip yalnız ondan bekleyecektir. İnsanların hoşnutluğunu ve beğenisini kazanmak için yapılan ameller asla amel-i salih değildir. Zira buradaki niyet bozukluğu insanı ihlâssızlığa ve riyaya götürür. Riya ile yapılan amellere ise Cenâb-ı Hak iltifat etmez ve karşılığını da vermez.

Amel-i salih, Allah'ın rızası gözetilerek yapılmış bir amel olursa kişinin duasının kabul olunmasına sebep ve vesile olabilir. İnsan sıkıntı anlarında daha önceden yapmış olduğu salih bir amelden dolayı Allah'ın izniyle sıkıntıdan kurtulabilir.

Bu hususta müttefekun aleyh olarak nakledilen hadis meşhurdur. Pek uzun olan bu hadiste kısaca şu olay anlatılır: "Üç kişi yağmurdan korunmak için bir mağaraya girerler ve mağaranın ağzına bir taş yuvarlanıp mağaranın kapısı kapanır. Duadan başka çareleri yoktur. Onlardan birisi anne-babasına hürmette en ufak bir kusurda bulunmadığını, diğeri çalıştırdığı işçinin hakkına son derece riayet ettiğini ve kendi uhdesinde kalmış olan işçinin hakkını yine onun namına çalıştırıp büyük bir meblağ:olarak yıllar sonra ona verdiğini, öbürü ise her türlü imkân ve uygun bir ortam mevcut olduğu hâlde zina etmediğini, bütün bunları da sadece Allah rızası için yaptıklarını söyleyerek o sıkıntının giderilmesini dilerler. Sonunda Allah'ın izniyle tas yuvarlanır gider ve onlar da kurtulur" (Buhârî, Edeb, 5; Müslim, Zikir, 100). Burada bizler için ibretler mevcuttur: Kişi sıkıntıya düşebilir. O anlarda Allah'a dua ederken zikretmesi gereken amel-i salihi bulunmalı, o güne kadar kişi, amel defterine bu türden ameller kaydettirmelidir. İhlâsla yapılan amel, inciye benzer. Ne kadar küçük olursa olsun o yine de çok kıymetlidir.

Allah, kendisine ulaşmamız için vesileler aramamızı emreder (el-Mâide, 5/35). "Vesile" kelimesinin akla getirdiği mana ise Allah'ı razı edecek amel vb. dir. (İbn Kesîr, Tefsir, II, 563).

Bu arada hayırlı evlâd da amel-i salih cümlesinden sayılmıştır. Hayırlı evlâd yetiştirmek zamanımızda müslümanlar için hayli önem arzeden bir meseledir. Resulullah (s.a.s.): "İnsan ölünce ameli kesilir (amel defteri kapanır). Ancak üç şey müstesna (onlar yazılmaya devam eder): Sadakayı cariye (insanların uzun zaman istifade ettiği çeşme, yol, köprü, hastahane, cami...), kendisinden istifade olunan ilim (kitap vb.), kendisine duacı olan salih evlâd" buyurmuştur (Ebû Dâvud, Vesâyâ; 14; İbn Mâce, Mukaddime; 20). Evlâtların, amel-i salih olacak şekilde yetiştirilip ardımızdan bizlere hayır dua eder bırakılması önemli görevlerimizdendir.

Bunun aksine, makbûl olmayan çocuklara "amel-i gayr-i salih" denilmiştir. Hz. Nûh (a.s.), kendisine isyan edip gemiye binmediği için sularda boğulan oğlunu tufandan sonra yeniden Allah'tan isteyince Allah'u Teâlâ cevaben "Ey Nûh, o, senin ailenden değildir. Çünkü o, amel-i gayri salih (salih olmayan bir amel-sahibidir..." (Hûd, 11/46) buyurdu.

Ameli salih, imanın tabii bir semeresidir. Eğer bir kalpte iman yerleşmiş ise, bu imanın gerektirdiği hareketler, yavaş yavaş ve kendiliğinden tezahür etmeye başlar. Bu kaçınılmazdır. Çünkü iman sadece dil ile ikrar edip monoton bir hayat tarzını benimsemek demek değil; bilâkis dil ile ikrarın yanında, müspet ve hareketli bir gerçekten ibarettir. Salih amelde, vicdanda yer eden imanın, vakit kaybetmeden kendini dış dünyaya açıklaması demektir. İslâm'da sözü edilen iman, işte bu şekilde salih amellerle tamamlanan bir imandır. Bu imanın pasif kalmaya asla tahammülü yoktur. Müminin içinden çıkıp dışına aksetmesi gerekir. Eğer bir iman, bu tabii hareketi sağlayamıyorsa, o ya sahtedir veya ölüdür. İman, güneşten uzak kapalı bir kutuda yetiştirilmeye çalışılan çiçek misali, sadece kişinin iç dünyasında gizlenip kalamaz. Böyle bir iman yok olmaya mahkûm veya ölüme terk edilmiş demektir. O. ancak salih ameller ile beslendikçe kuvvet kazanır ve hayat bulur.

Orhan ÇEKER, Şâmil İslam Ansiklopedisi

Meal Nedir, Meal Ne Demek

Merhabalar Saygıdeğer Dostlarımız ;

Bugün sizlerle "meal nedir, meal ne demek, meal ne demektir" sorularına cevap arayacağız.

Meal Nedir ? ( Türk Dil Kurumuna göre )

1. Anlam, kavram, mefhum
2. Ortaya çıkan şey, sonuç, netice.

Meal Nedir ? ( GENEL TANIM )

Her yönüyle aynen aktarılması mümkün olmayan bir sözün başka bir dile yaklaşık olarak çevirisidir. Özellikle Kur’an tercümeleri için kullanılmaktadır.

Selametle.

Kurban Fiyatlari 2009

Merhabalar Değerli Ziyaretçilerimiz ;

Bu sene kurban fiyatları ( 2009 ) %60'lara kadar arttı.

Haberimizin detayı :

Kurbanlık fiyatları artacak denildi üretici fiyatlara yüzde 60 zam yaptı. Böyle giderse kurbanlıklar elde kalacak!

Kurban Bayramı'na bir aydan az zaman kala hayvan pazarlarında hareketlilik hızlanırken, fiyatların geçen yıla göre yüzde 60'a varan oranlarda arttığı belirtildi.

Kasım ayı sonunda kutlanacak Kurban Bayramı için küçük ve büyük baş hayvanlar, pazarlara getirilmeye başlandı.

Bursa'nın merkez Yıldırım İlçe Belediyesi ve Bursa Kasaplar Odası'nın kurduğu İsabey Hayvan Pazarı'na genellikle Doğu ve Güneydoğu illerinden kamyonlarla getirilen hayvanlar, çadırlara indirilirken, vatandaşlar da bütçelerine uygun kurbanlığı bugünden aramaya başladı.

Kırmızı ette son aylarda yaşanan büyük artış, kurbanlık hayvanlarda da kendini gösterdi.

Küçük ve büyükbaş hayvanlarda yüzde 60'a ulaşan fiyat artışları, kurbanlık almayı planlayan vatandaşları yeniden planlama yapmaya yöneltti.

Geçen yıl 400-450 liradan satılan koçların 600 liraya çıktığı, 250-300 liradan satılan koyunların 400-500 aralığına ulaştığı pazarlarda, büyükbaş hayvanların yanına bile yaklaşılamıyor.

Geçen yıl Kurban Bayramı öncesinde 1200-1300 liradan satılan büyükbaş hayvanların 2 bin, 2 bin 600 ile 2 bin 700 liradan alıcı bulanların ise 4 bin liraya kadar yükseldiği pazarlara gelen vatandaşların, fiyatları düşürmek için sıkı pazarlık yapmaları gerekiyor.

Geçen yılın düve fiyatına, bu yıl koç alınıyor

Hayvan satıcıları, geçen yıl küçük bir düvenin 800 liradan satıldığını belirterek, "Bu yıl etine dolgun iyi bir koçun fiyatı da 800 lira oldu. Bu yıl bin 500 liranın altında büyükbaş bulmak neredeyse imkansız. Kurban Bayramı'nda hayvan başına ortak sayısı artacak" dedi.

Türkiye Kasaplar Federasyonu Başkan Yardımcısı Muhsin Yıldız, hayvan pazarlarına geçen yıla göre daha az hayvan geldiğini, bu azlığın fiyatları yükselttiğini söyledi.

Sadece İsabey Hayvan Pazarı'na gelen büyükbaş sayısının 9 binden 6 bine gerilediğini ifade eden Yıldız, "Hayvan az geliyor. Fiyatlarda da yüzde 60'a ulaşan oranlarda artışlar oldu. Bugünlerde yükseliş biraz durdu ancak yüzde 60'lık bir artış çok ciddi. Bir yıl önce hayvan sayısı bugüne oranla daha iyiydi. Girdi maliyetlerinin yükselmesi, sütün para etmemesi gibi etkenler yüzünden üreticiler damızlıkları kesime götürdü. Bu durum, ülkedeki hayvan sayısının azalmasına yol açtı. Az hayvana yüksek talep olunca da fiyatlar önlenemez şekilde yükseldi" dedi.

Pazarlarda küçükbaş hayvanların ortalama 400-600 lira arasında satıldığını belirten Yıldız, "Büyükbaş hayvanların fiyatları da oldukça yüksek. Vatandaşlar pazara geliyor, fiyat soruyor ve alıyor. Hareketlilik beklediğimizin de üzerinde. Satışların iyi olacağını düşünüyorum" diye konuştu.

Yıldız, geçen yıllarda birçok vatandaşın kurbanlığını son gün aldığını vurgulayarak, "Bu yıl son günü beklemek riskli olabilir. Hayvan sayısı zaten az. Son güne kadar daha azalması, fiyatları yükseltebilir. Bugünden bağlantıların yapılmasını öneriyoruz" dedi.

Münafik Nedir ?

Merhabalar Saygıdeğer Ziyaretçilerimiz ;

Bugünkü yazımızda sizlere münafık nedir konusunu, elimizden geldiği kadar anlatmaya çalışacağız.

Munafık Nedir ? ( Türk Dil Kurumu Sözlüğü )

  1. Arabozan
  2. Dinî kurallara inanmadığı hâlde inanmış gibi görünen.

Münafık Nedir ? ( Dinimize göre )

İçinden gerçek anlamda iman etmemiş olup, dışından müslüman görünen kimse, aslî mânâsını değiştirmeden dilimize geçmiş olan münafık kelimesi Islâm toplumu içinde -çeşitli sebeblerden dolayı ve menfaati icabı kendini müslüman göstererek Allah'a, Rasûlüne ve mü'minlere düşmanlığını gizleyen kimsedir

Mekruh Nedir ?

Merhaba Değeri Dostlar ;

Bu yazımızda sizlere dinimizi yaşamamız için gerekli olan terimlerden biri olan Mekruh'dan bahsedeceğiz.

Mekruh Nedir ? ( Türk Dil Kurumu Sözlüğü )

  1. İslam dininde, dinî bakımdan yasaklanmadığı hâlde yapılmaması istenen.
  2. İğrenç, tiksindirici.
Mekruh Nedir ? ( Sorularlaislamiyet.Com - Dinimizde Mekruh )

Dînen yapılması çirkin ve kötü görülen işler mânasına gelir. Abdest alırken ve gusül ederken suyu israf etmek, kısa kollu elbise ile veya başı açık namaz kılmak gibi hususlar mekruhlardandır.

Mekrûh iki kısma ayrılır:

1 - Tahrîmen Mekrûh: Harama yakın olan mekrûha denir. Abdest alırken suyu israf derecede harcamak gibi...
2 - Tenzîhen Mekrûh: Helâla yakın olan mekruhtur. Burnu sağ el ile temizlemek gibi...

İslamda Kadin

Kadın üzerine söylenenler |İslamda Kadın

Merhaba Değerli Dostlar ;

Bu yazımızda sizlere dinimizde kadının yeri'nden bahsedeceğiz.

  • Bir evin temeli çürük ise, yine bir müddet dayanır. Fakat içindeki kadın fenâ ise hemen yıkılır. Hz. Ali (r.a)
  • Bir kadın için güzelliksiz gençlik veya gençliksiz güzellik işe yaramaz. La Rochefoucauld
  • Bir kadından gelen derdi gene bir kadın iyileştirebilir. Alphonse Daudet
  • Bir kadının güzelliği, ancak sevmeye başladığı zaman meydana çıkar. La Bruyere
  • Bir kadının terbiyesi; evlâdının terbiyesinden, dirâyeti de evlâdının kifâyetinden anlaşılır. Ahmet Rüfai (k.s)
  • Bir uygarlığın seviyesini ölçmek isterseniz, derhal kadının hayat şartlarına bakın. Stuart Mill
  • Dediklerine bakılırsa yeryüzünde aramışlar aramışlar, bir tek dilsiz kadın bulamamışlar. Plautus
  • Eş alacağın kadını yalnız gözünle seçme. Gözünden çok kuılağınla seç. Thomas Fuller
  • Güzel kadın gözü, iyi kadın gönlü okşar. Napolyon
  • Havayı geldiği, rüzgarı estiği, kadını olduğu gibi kabul edin. Alfred de Musset
  • İmandan sonra iyi bir kadından daha büyük bir nimet yoktur. Hz.Ömer (r.a)
  • İnsan gerçekten severse, onun gözünde dünyadaki bütün öteki kadınlar kesin olarak manasını kaybeder. Oscar Wilde
  • İyi bir adamın evinde fena bir kadın varsa, o adam Cehennem azabı çekiyor demektir. Hz.Ali (r.a)
  • Kadın deniz gibidir, hiç güvenmek olmaz. Tevfik Fikret
  • Kadın gibi dert olmaz insanın başına. Plutus
  • Kadın her şeyi affeder fakat asla unutmaz. Konfiçyus
  • Kadın, erkeği kılıçsız zapteder ve ipsiz bağlar. Tolstoy
  • Kadın, her şeyi gören gözü bile aldatır. Dostoyevski
  • Kadın ilk öpücükte neler kazanacağını bilemez, ama son öpücükte neler kaybettiğini bilir. Balzac
  • Kadın, insanın gölgesi gibidir; kovalarsanız kaçar, kazarsanız kovalar. Chamfort
  • Kadın kocasını daha az sevmeli, fakat daha çok anlamalı, erkek, karısını daha çok sevmeli, fakat anlamaya çalışmamalıdır. Oscar Wilde
  • Kadın kocasının, delikanlılıkta sevgilisi, olgun çağda arkadaşı, ihtiyarlıkta da hasta bakıcısıdır. Bacon
  • Kadın, olduğu ve yaptığı her şeyi gözetlemek zorundadır. Erkekler kadınları seyrederler, kadınlarsa seyredilişlerini seyrederler. John Berger
  • Kadın, saçı uzun, aklı kısa bir varlıktır. Schopenhauer
  • Kadını güzel yapan Allah, sevimli yapan şeytandır. Victor Hugo
  • Kadını iki şey kadınlıktan çıkarır; Çenesi ve inadı. Ali Tayyar
  • Kadının güzel bir şekilde kendisini kocasının hizmetine vermesi, Allah yolunda cihad etmesi gibidir.Hz.Ali (r.a)
  • Kadınlar, erkeklerden daha çok hikmet sahibidirler, daha az bilir, daha çok anlarlar. J.Duhamel
  • Kadınlar, erkeklerle eşit olmak için uğraşırlar, bunu sağladılar mı, o andan sonra erkeğe üstün olurlar. Cato
  • Kadınlar güller gibidir, bir defa açıldılar mı, yaprakları hemen dökülmeye başlar. Shakespeare
  • Kadınlar istediler mi "sahiden" hasta olurlar, hatta kibirleri uğruna ölürler bile. Andre Maurois
  • Kadınlar kadar intikam almaktan zevk duyan canlı yoktur. Juvenal
  • Kadınlar nefret etmedikçe kimseye karşı tam manasıyla haşin davranmazlar. La Rochefoucauld
  • Kadınlar sevmedikleri adama hiç acımazlar. A.Dumas Fils
  • Kadınlarda feci olan şey, ne onlarla ne de onlarsız yaşanabilmesidir. Byron
  • Kadınların en yanıldıkları nokta, erkeklere benzemek istemeleridir. De Maistre
  • Kadınlar kendilerini sevenler için değil, onlara hükmedenler için can verirler. Halide Edip Adıvar
  • Kadınlar sade bal değil, zehir tesiride yaparlar. Halide Edip Adıvar
  • Kadınların, erkekleri mesut etmek için bir tek usulleri vardır; halbuki bedbaht etmenin otuzbin türlü yolu vardır. H. Heine
  • Kadınların, süs ve aylaklıklarının bizim emeğimizle beslenmesi gülünç ve haksız bir şeydir. Montaigne
  • Kişiye imandan sonra verilen şeylerin en hayırlısı saliha kadındır. Hz.Ömer r.a.
  • Krallar gibi kadınlar da kendileri için yapılan her şeyin esasen bir borç teşkil ettiğine inanırlar. Balzac
  • Pek az kadın vardır ki değeri güzelliğinden ömürlü olsun. La Rochefoucauld
  • Sems-i sitaya,esk-i nisaya,letafet-i umeraya güvenme. (Kış güneşine, kadının göz yaşına devlet büyüklerinin iltifatlarına güvenme) Ata Sözü
  • Yuvasını seven bir kadın için, tahammül edilmeyecek güçlük, katlanılmayacak fedâkarlık yoktur.Hz.Ali (r.a)

İslamda Boşanma, Islamda Boşanma Sebepleri

Saygıdeğer Ziyaretçilerimiz ;

Hepinizi öncelikle Yüce Allah(c.c)'ın selamıyla selamlıyorum.

Bu yazımızda " islamda boşanma, islamda boşanma sebepleri, islamda boşanmak, islamda boşanma nedenleri, islamda boşanmanın yeri, islamda boşanmak nasıl olur " gibi konulardan bahsedeceğiz...

İslâm hukûkunda boşanma, evlilik hayâtının devamına imkân kalmadığı zaman başvurulacak son çâredir. Karı-kocanın, içine düştükleri sıkıntılardan kurtulmaları için bir çıkış yolu olarak meşrû kılınmıştır. Yoksa, sebepsiz yere boşanmak haramdır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de:

"Kadınlar size itâat ederlerse, aleyhlerinde bir yol aramayın!" (188) buyurulur.

Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz de:

"Evleniniz, fakat boşanmayınız!. Zîrâ Allâh, zevkine düşkün erkek ve kadınları sevmez..." (189) buyururlar.

Diğer bir hadîs-i şerîfde:

"Sırf zevk için sık sık kadın değiştiren erkeklerle, sık sık koca değiştiren kadınlara Allâh lânet etsin!.." (190) buyrularak, boşanmayı âdet hâline getiren eşler, şiddetle îkâz olunmaktadır.

İslâm Dîni, boşanmayı, yapılması istenmeyen bir helâl olarak görmektedir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:

"Boşanmak, Allâh katında mübah olan şeylerin en sevimsizidir." (191) buyurur.

Yine bir hadîs-i şerîfde:

"Evleniniz, fakat kurduğunuz bu âile yuvasını talâkla (boşanmakla) yıkmayınız!. Talâk var ya, onun fenâlığından arş-ı ilâhî titrer." (192) buyurulur.

Basit sebeplerden boşanmayı isteyen kadınlar hakkında da hadîs-i şerîfde şöyle buyurulur:

"Herhangi bir kadın, mühim bir geçimsizlik olmadan kocasından kendisini boşamasını isterse, ona cennetin kokusu dahi haramdır." (193)

Âile reisinin dikkat edeceği önemli bir husus da, başkalarının, kendi hanımı hakkında söylediklerine hemen inanıp hüküm vermemesidir. Zîrâ bu gibi sözler, arayı açmak için yapılmış bir iftirâ da olabilir. Nitekim Hz. Âişe (r. anha) vâlidemiz hakkında da böyle bir iftirâ (ifk hâdisesi) tahakkuk etmişti. Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk en-Nûr Sûresi’nin 12. ve 15. âyet-i kerîmelerinde şöyle buyurmuştur:

"Bu iftirâyı işittiğinizde kadın ve erkek mü’minlerin, kendi vicdanları ile hüsn-i zanda bulunup da: demeleri gerekmez miydi?"

"Siz bu iftirâyı dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sâhibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun önemsiz olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, Allâh katında çok büyük (bir suç) tur."

Âyet-i kerîmelerden açıkça anlaşıldığı gibi, bir kimse hakkında kesinlik kazanmadan söylenen dedikodularla hüküm vermemek ve meselenin tahkîkâtını iyi yapmak ve meseleye hüsn-i zanla bakmak gerekmektedir. Aksi takdirde Allâh Teâlâ katında büyük bir suç işlenmiş olur.

Görülüyor ki, İslâm Dîni’nde iki eşin arasını bozmaya çalışmak, en büyük günâhlardandır.

Eşlerin arasını bozmanın ve karı ile kocanın arasına girip bozgunluk çıkarmanın çok kötü bir fiil olduğu hadîs-i şerîfde şöyle açıklanıyor:

"Kim bir kadını kocasının aleyhine kışkırtırsa, bizden değildir." (194)
Life and People